JAPON ÇOCUKLAR HER SABAH TURŞU YİYOR!

Tüm dünyada obezite hızla yükselirken Japonya hala yüzde 3 ile obezitenin en az görüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. Geçtiğimiz aylarda medyada sürekli Japonların çocuklarına kahvaltıda en az iki yumurta yedirdiklerine dair haberler dolaşmaya başladı. Hatta bazı doktorlar, diyetisyenler televizyonda çıkıp bunu anlattılar. Yaptığım araştırmalar sonucu bunun doğru olmadığını görsem de en iyi kanıt için bir Japon diyetisyenle bir araya gelme kararı aldım. Kişilerin nasıl olup bilmedikleri konular hakkında bu kadar emin konuştuklarına ve insanları yanlış yönlendirdiklerine inanamıyorum. 

Amerika’ya Beslenme ve Diyetetik Akademisi’nin (eski adıyla Amerika Diyetisyenler Derneği) dört günlük konferansına katılmaya gittiğimde New York’ta yaşayan Japon bir diyetisyenle kontağa geçtim. Diyetisyen ASAKO MİYASHİTA M.S, RDN ile buluşup kafamdaki soruları sordum. 

1.Türkiye’de geçtiğimiz aylardan beri herkes Japon çocukların sabahları kahvaltıda en az iki yumurta yediğini söylüyor. Doğru mu acaba? Japonların geleneksel kahvaltısı nasıl?

(Gülüyor) Kesinlikle öyle bir şey yok. Japonlar kahvaltıda her sabah buharda pişirilmiş pirinç, miso çorbası ve natto (soya fasulyesi turşusu üzerine kırılmış bir adet çiğ yumurta) yerler. Bizim en kuvvetli öğünümüz kahvaltıdır. Soya fasulyesi turşusu probiyotik açısından zengin olup bağırsaklarımız için de faydalıdır. Genelde tüm dünyada çiğ yumurta yemeyin, zehirlenirsiniz derler ama bizim için bu pek de bir şey ifade etmiyor çünkü biz her sabah turşumuzun üzerine kırıp afiyetle yiyoruz. 

2. Japonya’da Vücut Kitle Endeksi 25 ve üzerinde olanlar obez sayılıyor. Oysa Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tüm dünyanın geri kalanında vücut kitle indeksi 30 ve üzerinde olanlar obez kategorisine giriyor. Neden sizin ülkenizde böyle?

Bizler kilo konusunda çok hassas bir toplumuz. Bundan aşağı yukarı 10-15 sene önce Japonya ileride başına gelebilecekleri öngörebildiğinden yeni düzenlemeler getirdi. Sonuçta bizim toplumumuzda yaşlı nüfusu hızla yükselirken çocuk yapmayanların sayısından dolayı yeni nesil çok daha azalıyor. Eğer yaşlı nüfus çok kilolu olursa hem iş/çalışma anlamında verimlilikleri düşecek, hem de sağlık açısından çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşacak. Bundan dolayı şimdiden tedbirlerimizi almaya çalışıyoruz.

3.Okullarda öğlen yemekleri nasıl oluyor? 

Öğlen yemekleri tüm okullarda diyetisyenler tarafından hazırlanır. 12:00’de yenilir. Çocuklar yemeklerini yemeden önce beyaz önlük giyer ve saçlarını bone içine saklarlar. Tabakların belli bir boyutu vardır ve tabak ana yemek, pilav ve meyve olarak bölümlere ayrılır. Meyve her gün verilmez. Ayda bir de dondurma olur. Bizim genel diyetimizde tatlılara fazla yer yoktur. Fakat her öğlen yemeğinden sonra çocuklar muhakkak bir bardak süt içmek zorundadırlar. Eskiden bu kadar bilinmediği için süt alerjisi, intoleransı olsun olmasın her çocuk zorla süt içirilirdi. Şimdi bu konularda daha hassas davranıyorlar. Ama öğlen yemeklerinden sonra muhakkak bir bardak süt zorunluluğu vardır. Süt içme zorunluluğunun ana nedeni çocukların yeterli kalsiyum, B2 vitamini ve protein aldıklarından emin olmaktır. Bir de herkes tabağındakini bitirmek zorundadır. Japonya’da yemek ziyan etmemek çok önem verdiğimiz ve hassas olduğumuz bir konudur. 

4.Bizlere okullarda çocukların Japonya’da kendi yemeklerini kendileri yaptıkları anlatılıyor. Bu doğru değil mi?

Kesinlikle değil. Söylediğim gibi yemekler diyetisyenler tarafından hazırlanır. Sadece bazen çiftliklere, tarlalara ziyaretlerimiz olduğunda patates toplarız ve onları çocuklar soyar ve fırına verirler. Pişirilecek yemekler çocuklar tarafından kesinlikle hazırlanmaz. Ancak fırında patates gibi pişecek yemekler çok nadir da olsa çocuklar tarafından hazırlanır.  Çocuklar okul öncesi yaşlarından itibaren beslenme eğitimi alırlar. Evde anneleriyle birlikte küçük yaştan itibaren yemek pişirmeye başlarlar ve tüm hayatları boyunca da sağlıklı beslenmeye önem verirler. Bir de öğlen okulda her yemekten sonra öğrenciler beyaz önlüklerini giyip kafalarına bone takarlar ve kendi bulaşıklarını yıkayıp yemek yediklerini alanı temizlerler.  

5.Ara öğün var mı?

Okula gidin gitmeyin her zaman saat 15:00’da ara öğünümüz vardır. İsmi de “Saat 3:00 ara öğünü”dür. Tabakta servis yapılması zorunludur. Meyve bile olsa tabakta verilir. Hatta diyelim kırk yılın başında evde çocuğunuza cips vereceksiniz. O bile paketten çıkarılır ve tabakta servis edilir. Bizim için sunum çok önemlidir. 

6.Akşam yemekleri nasıl peki?

Eskiden aileler daha çok bir arada yemek yiyorlardı ama şimdi kadınların da iş dünyasına girmesiyle aile olarak yenilen yemeklerde azalma oldu. Yine de bu geleneği devam ettiren aileler tabii ki de var. Bizim her öğünümüzde pilav muhakkak vardır ve bunun yanına da bir de ana yemek yapılır. Taze balık en fazla tükettiğimiz gıdaların başında gelir. Balığı kırmızı etten daha fazla yeriz. Akşam 21:00’dan önce akşam yemekleri yenmiş olur. Geç vakitlerde akşam yemeklerini yiyen bir toplum değiliz. Bu arada biz kesinlikle toplum içinde elimizde yemek yemeyiz. Her zaman bir yere oturur, düzgün bir şekilde yeriz. Yani metroda, otobüste veya yolda yemek yiyen insanlar göremezsiniz. Gerçi şimdi yeni nesilde durumlar biraz daha değişmeye başladı. 

7.Fast-food sizin ülkenizi de etkiliyor mu? 

Kesinlikle. Yeni jenerasyonda yemek kültürümüz değişmeye başladı ve bizler bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. 

8.Türkiye’de son yıllarda bir “Detoks” modası var. Japonya’da da var mı?

Bizim ülkemizde de bu tarz trendler moda oluyor ve sonra yerini başka bir tanesine bırakıyor. Ben New York’ta Kolombiya Üniversitesi’ne öğrenci olarak geldiğimde 29 yaşındaydım. İlk altı ayda buradaki yemek düzenine ayak uydurunca beş kilo aldım. Sonra bir arkadaşımın tavsiyesiyle ketojenik diyet yapmaya başladım. İkinci gününde hastanelik oldum çünkü safrakesemde haberim olmayan bir sorun varmış ve yüksek yağlı beslenme sistemime hiç iyi gelmedi. Sonra kendi kendime “Diyet yapmayacağım. Japonya’da yediğim gibi yiyeceğim” dedim. Evde tüm yemeklerimi pişirmeye, kendim yapmaya başladım ve daha çok hareket ettim. Sonuçta iki ayda eski kiloma hemen geri döndüm. Esasında herkes kendi özüne, kendi kültürünün yemek tarzına dönse obezite/fazla kilolar ile ilgili sorunlar çok daha azalacaktır.

Son olarak şunu da belirtmek isterim ki sonuçta uzun ve sağlıklı yaşamı sadece yenilen gıdalara bağlayamayız. Sosyo-ekonomik, kültürel, ticari ve genetik faktörler, tarımsal alanlar, fiziksel aktivite, yemeklerin pişirilme şekli, porsiyon büyüklüğü, stres ve hava kirliliği gibi birçok diğer unsurlar da etkileyebilir. 

Yorumlar

  • Henüz hiç yorum yok
Yorum yapmak için oturum açın